23 Tem 2010

Konuşmama hakkına sahipsin...!!!

Her katil suç mahaline geri dönermiş ya; Hoşgeldin...

Vicdanının sesini kısabilirsin.
Üzgünüm ama ben ÖLMEDİM...!!!

365 GÜNLÜĞÜN DOĞUMU...

Herkes bi yerde yaşadıklarını anlatmak ister... Kaleme alınmayacak hayatlar yaşıyoruz 21. yüzyılda... Teknoloji denen ruhsuz canavar yok etti el yazılarımızı, imzalarımız bile dijital yolladığımız sanal mektuplarda... Bayramda büyüklerimizin ellerini bir kısa sms ile öpüyoruz, Dolayısıyla kaybımız 2 kontör oluyor bayram harçlığı yerine... Diye gider bu böyle, sonu gelmez isyanlarımın...

VE ben... Teknolojinin yok etmeye çalıştığı hayata direnemeyenlerden... Ben... de yazıyorum hayatımı sanal ortamda dijital satırlara...
Kaybedecek vaktim yok çünkü... Omzumdaki yükler hayli fazla... Yıkılmadan bil(melis)iniz...

Tarihleri tutmadım aklımda hiç, en azından ezberlemek için çabalamadım... Benim için gerekli ise eğer bilinçaltım onu zaten iyi bir yerde muhafaza eder ve zamanı geldiğinde al buyur! diye bilincime yerleştirir... Lanet bir durumdur bu; hatırlamak istemediğiniz bir tarihi su gibi koyar önünüze, bu olmadan yaşayamazsın dercesine... Ama ölüm tarihleri aklımdadır hep...Çoğu kez bilinçaltımın bana öyle oyunlar oynadığına şahit oldum ki, kafamda gargamel taşıdığımı sandım uzun yıllar...
Bebekliğim annemin nedensiz gidişine alışmaya çalışmakla geçti... Bir tanrı "henüz 2 yaşında" bir veledin annesini neye istinaden, hangi affedilemez günahına karşıllık geri alır ki? Bunu anlayabilmek; okul çıkışlarında çocuklarını almaya gelen anneleri izlerken kendimi yere atıp düştüm ben diye ağladığım güne dek devam etti... Annemin gidişinin nedeni aslında çok basitti "O" ÖLMÜŞTÜ...
Nefesi yetmemişti benim gibi birçocuğa laf geçiremeyeceğini anladığında sanırım... Ya da Birgün açık kapıdan dışarı fırladığımda beni kurtarmak için arkamdan koşarken araba çarpmıştı... Böyle değil tabii ki de; Annemin ölüm sebebi; görünmezdi! ben koydum bu adliTIP teşhisini... Kanserdi, görünmezdi... Annemin yüreğinin güzelliğini göremedi... İyi olanı aldı, kötüyü bıraktı... Neyse... Annesizliğime karşı beynime yaptığım intihar saldırılarından hepsi başarısız oluyor zaten, bu böyle devam eder...

Birde babam var evet! Hayatımın en güzel yıllarında birbirimizle çelişerek büyüdüğüm babam. Soru sormaya korktuğum ve lise sona kadar olan tüm karşılaşmalarımız tesadüften ibaret olan... Ya aynı anda odalarımızdan çıktığımızda görürdüm onu yada dış kapıyı açtığımda mutfakta çay demlerken denk gelirdik... Aynı evin içinde bayramdan bayrama öperdim babamı... Ne acı... Babasızlık koyarmıydı anneminki kadar? Bilmiyorum... Ama babamı gelişen dünya ya ayağını alıştırmak, panik atağının verdiği gerginlikle zor oluyordu... Gidişim onu çok etkilemişti. 17 yaşında evi terkeden kızı, babasının panikatağının gözlerine indirdiği perdeyi kaldırmasıyla yeni dünya ya derin bir nefes alıp oksijenle tanışmasına ve anlayış duygusunun ortaya çıkmasına sebep olmuştu...Neyse... Babamın yok ettiği 17 seneme olan isyanım böyle gider...

Siz şimdi boşverin bu detayları 365 Günlük, Tanrıya isyandır. Aydın’lık bir şuhu gecesinde gökten zembille inmiştir Şira* dağında… Yazılması emredilmiştir edebiler tarafından. Hayata açılan beyaz renkli bayrak değildir, gecedir rengi… İçimde sıkışanların kubikibik* patlamasıdır belki… Safranbolu lokumudur, bezelyedir, bamyadır hatta zirdalud’tur… Ve daha niceleri…

Bu kitabı almışsan ve bu önkelamı okuyabildiysen buraya kadar “sıkılmadan”; şimdi bir kahve yap, çay da olur ama kafein beyin hücrelerini uyarır, bütün kosünüslerini açar anlamaya başladığında hayatın matematiksel permütasyonunu beni okurken daha az sıkılırsın… Ve yaslan arkana demeyeceğim tabi keyfin nasıl isterse öyle oku hatta keyfin kahyasına da danışsın bi… eeehh! Yeter be! Dediğini duyuyorum; banane kızıyorsun SAYFAYI ÇEVİR ARTIK !...



Tanrıya not: iç acılarımın toplamı 365 Günlük oldu…!!!

22 Tem 2010

Tanımlanmış Vak'a !

Sana baktığımda gözlerim yanıyor. Çok fazla Brezilya fındığı yemişim gibi bulantı, kusma ve deri tahribatına yol açıyorsun bedenimde... Tedavim radyasyon tedavisiyle aynı.

Yani vücudumdaki en büyük kansersin. Son 50 yılda vakası görülmemiş bir çocuk felcisin bacaklarımda!

Gelsin House topallayarak odama !..

7 Tem 2010

Belirsiz Aşk!

Zamana karşı direnmek nasıl bi duyguymuş anladım...
Hem geçmesin hem biran önce bitsin dediğin yerdeyim, tam o noktada...

Kırdım çarkını feleğin, "tak" dedi kemiğime vurduğu bıçak ! Bir o kadar da özledim seni, sızlayan kemiğimin acısında...

Bir adın olmalı kareli defterlerime yazmam gereken, bir yüzün olmalı düşlerime bulaşan... Bir neden olmalı seni bulunduğun yerde bensiz bırakan, belki bir GÜÇ!, terk edilmiş yüreğimde yaşam belirtisi göstermeme önayak olacak...

Kelimelerimi uzadıkça kabalaştıracak bir kin olmalı...!!! Ve sen tam ortasında olmalısın bu hümanist isteklerimin...

Sen benim üvey arkadaşımsın...!!!

Sokaktan aldım ben seni. Eve bile getirdim, yedik içtik... eğlendik... beraber ağladık, beraber güldük diye bu ne cürret!

Sen benim üvey arkadaşımsın...!!!

Hepsi o!

Aynı sokakta doğmadık, aynı mahallede büyümedik. Dizimin acılarına tek başıma ağladığım köşe başlarında yanımda başka bir canlı yoktu.
Üveydik biz. Bunu şimdi öğrenmen iyi oldu, artık kaldırabilecek yaştasın...
Tanrı seni bağışlasın...