24 Oca 2012

Şah'lanan Piyonlar

Sen annem gibi bırakıp gitmeseydin,
Ama annem gibi anlayışlı olsaydın belki,
Ben sevecektim seni, annem gibi..
Anneler ne kadar sevilir bilmiyorum ama o kadar severdim seni...

Tutardım elinden, düşersem kaldırırsın güvencesiyle,
Hasta olsam bakarsın nasılsa diye çocuklar gibi dondurma yerdim yanında...


Ben, ben seni sevecektim aslında, kontörüm yoktu...
Ben seni sevecektim aslında, hava yeterince soğuktu...
Ben seni sevecektim aslında, sen erken gittin...

Şimdi sen şah ben mat!
Sonuç olarak aynı kutuya koyuluyoruz ama sen bir ucuna ben bir ucuna..!

9 Oca 2012

Sevdiklerimiz öldüklerinde rüyalarımıza çok az girerler..
Sevdiğin kişi öldüyse ve rüyana girip "seni özledim" derse, seni çağırıyor demektir..

Bu davet mektubundur yani öbür taraftan.. Vizen çıkmış demektir; Tek giriş sonsuza kadar kalış.. Anlamı bu..

Annemi gördüm rüyamda.. Beyaz bir paket vardı elinde, yüzünü görmedim ama biliyorum annemmiş.. Uzattı paketi; gelirken giy dedi..

İsyeaaağğğnnnnn

Tüm mesafeleri yenecek teknolojiye bile yetmedi gücümüz...
Ya zaman yoktu, ya da durum...
O halde,
Ben böyle hayatın dibine vururum..!

6 Oca 2012

Sana Dair...





Yaşam kadar gerçek
Yaşamak gibi sahte
Öyle çok şey var ki
Yaralayan insanı.
Bir yürek çarpıntısı
Onu her gördüğünde
Öyle çok şey var ki bak
Sana dair...

Yanlış aşklar yaşadık
Yanlış köprülerde
Yanlış gemiler yakıp
Aldırmadan!
İki damla su çaldık
Zamanın pençesinden
Aldırmadan, aldırmadan...

Mucize gerek bize..!
Gidecek bir başka düş
Bir düş ki korkmamış
Zamanın karşısında.
Ve bir çağ gerek bize
Ve bir çağ bundan özgür..!
Öyle çok şey var ki bak
Sana dair...

Sonra kuşlar gitti
Anladım dünya yorgun...
Sen yorgun, tortusu kalmış
Eski bir korkunun!
GörmediN, duymadıN
DemediN bunlar kötü
Biz var mıydık?
Aşk var mıydı?

Bu ne senden ilk kaçışım
Ne de ilk düşüşün yüreğime
Ne bu serden son geçişim
Ne de son küsüşüm kaderime...

Hayatımın alt yazısı...


Başka bir şehrin sıkıştırılmış çıkmaz sokağında, kalbinin atan bir parçası olduğunu öğrenirsin...
O sensindir..!
O senin çocuğundur, annendir, babandır, kurulmamış hayallerindir, yapamadıklarındır, isyanındır ve daha niceleri...
Ama hayat tutuverir kolundan, destursuz, 3 kere döndürür başının üstünde ekmek ve tuz gibi fırlatılırsın kefareti olarak hayatın yaşam girdabına...

Sadece fakir ama gururlu olduğun için yenik düşersin, düşersin işte...
Bir merhabaya sığdıramadığın her şey, elvedanın soğuk nefesini üfler suratına. Donarsın!
İçin cayır cayır yanarken, tutuşurken bedenin sülfrik asit dökülmüş gibi, donarsın!

Bir isyanın ortasında çaresiz beklersin, kahırlarını katlayıp saliselerde. Akrep koşar yelkovan kıpırdamaz ya, öyle bozuksundur artık. Günde 2 kez bile doğruyu bulamayacak kadar şaşar pusulan...

Dökülür sadece kelimeler arkasından kaybolan parçanın, bir süt gibi..

Böyle muhteşem bir duyguyu kaybetmek, yaşayabileceğin en büyük işkencedir, kimse bilmez, söylesen inanmaz anlamazlar. Sen bilirsin, sen yaşarsın, sen kalırsın geriye, senden ne kaldıysa onu yaşatırsın ruhsuzca...

Makyajın akar, suratın kireç gibi olur, burnun kızarır...

Ve bir gün;
Merhaba doktor, ben karşı çadırın palyaçosuyum..!

5 Oca 2012

Alttan geçmiyorum, bu manşet..!

Sana sustuklarımı pencerelere yazdım nefesimle...
Pencerene yaklaş nefesin nefesime değdiğinde açılacak mührü susuşlarımın...

Aslında ben sana intiharım!

Ben bir doğru yapıyorum, ama bir yerde saklanmış 3 tane yanlış var ben daha arkamı dönmeden, kaşla göz arası seni götürüyorlar..!

Yokluğun hep Amerika'nın oyunu çocuk..!

Ve sen!
Ne kadar lafın varsa suratıma fırlat, bakışını kaçırman kadar acı değil bu tahribat..!