25 Ara 2010

Kar'a Sevda...!!!

Sana karşı kara sevdalıya çıkarmışlar adımı.

YALAN !!!

Ocak 15'ti...
Bembeyaz bir kıştı...
Ocağın ortasında,
O alevin içinde,
Yüreğime yağdırdığın Kar'a sevdalıyım ben...!!!

21 Ara 2010

Teşbih-i âlâ !

...

Bazı hikayelerin bitmemesi gerekir... bu yüzden ne boş kalan satırların anlamı olmalı artık nede sayfaların... 3-5 sayfa atlayıp yeni bir hikayeye başlarsın, çünkü hayatta kalabilmen için para gerekir, para için de yazmak... Yani yaşayabilmen için aşk gerekir, aşk içinde sevdalanmak...

Para ile aşk ? Ne kadar birbirinden bağımsız aynı cümle içinde... Ama ne kadar olmazsa olmazlar birbirleri içinde...

Bir anlam aramayın bu yazıda; kimine göre anlamsız kimine göre mübalağa...
Ama bana göre Teşbih-i âlâ...!!!

...

14 Ara 2010

Enkaz !

Yalanlarının üstüne inşası yapılmıştı aşkımızın...
ilk yalanının boyu devrildi, altında kaldık...

Şimdi çaresiz sesleniyorum:

Sesimi duyan var mı ?
Orada kimse var mı ?

Ölüyorum...
Ölüyorum...
Ölüyorum...

13 Ara 2010

Venedik - Floransa - Roma ! [4-8 Dec]



Hey dostum Mutluluğun resmini çizemesemde, ÇEKTİRDİM !

İtalya ! Yaşayabilen, yaşatılabilen tarih !
5 günlük panaromik bir italya turundan sonra geriye kalan yüzlerce fotoğraf...

Ama mutluluk; Coliseum'u görünce 10 Dk. aşkla seyretmekmiş...!!! Aşk çeşmesinden su içmek, kafanı bozanlara inat bozulan tüm paralarını suya atmak, Venedik - San Marco meydanında önüne mendil açıp dilenmekmiş...

Mutluluk: sevdiğin yerde, anlaşabildiğin kişilerle yaşamakmış...!!!

22 Kas 2010

Yabancılaşmak...

Bütün insani duygulara yabancılaştık zamanla... Sebebi biziz! Doğan çocuklarımıza o anki veya önceden hasret kaldığımız duyguların isimlerini verdik...

Bir kelimeyi sürekli tekrarlarsanız o kelimeye yabancılaşırsınız! Bir anlam ifade etmez artık sizin için, masa gibi pencere gibi birşeydir artık sevgi! İşte öyle oldu...
Sahip olduğum birçok duyguya yabancılaştım hatta duyguya bile... Hissiyat desem daha doğru olacak sanırım...
Artık biri bana sevgi diyince aklıma mahallenin sümüklü kızı, yağmur diyince sınıfımızın en nazlı hatunu, hatta nazlı diyince iş yerindeki uyuz kızı, kader diyince şarkıcı küçük kaderi, toprak diyince Audi tt'nin içindeki pati çeken o zengin p*çini ve umut diyince sürekli şişmanlığından şikayetçi 108 kilo olan yemek pişiren umut ablayı hatırlıyorum ben...

Böyle bir çevrede biri ölse gülebilirim ya da şarkı söyleyebilirim yani kimseninde yadırgamaya hakkı yok çünkü hakkı da bir isim !

Off deliriyor muyum ne ?

17 Kas 2010

Bay Ram nedir ? Nerden çıkmıştır ?

Bayram bile ingilizceden girmiş hem dilimize hem dinimize...

Nasıl mı?
Bak şimdi; "bay","ram" orjinal adı Mr. Ramez olan bir amca arapistana gelip burdaki kabilelere yıllarca çektikleri kıtlıktan sonra yemek vermiş, 2 ay sonra onlara hayvan kesip yemeyi öğretmiş... işte ogünlerden sonra bu duruma Mr. Ram holidays denmiş. tabiki zaman aşımıyla günümüze kadar değişip "Mr Ram" yani bugünkü adıyla "bayRam" olmuş... :D


Sıkı attım bu sefer wuhuuuuuu:D:D:D:DD

17 Eki 2010

Vakti değil henüz...

Bir kahve içimlik alacağım insanları hayatıma, kahve bitince herkes yoluna... Ve bir gün ağlamak istersem işte o zaman SEVECEĞİM...

Bugün değil adamım vakti değil henüz vanaları açma daha... Bak kahvem bitmedi hala... Bugün gideceğim diyorsan bu kahveyi İÇMEYECEĞİM...

Ulama !

Ünsüzle bitiyordum ben senden önce... Senin ünlü biri oluşun bozuyordu herşeyi... Hep sana ulandım... Ama bizden belirtili bir tamlama oluşmuyordu... Edebilerin yaktığı 7 meşale ışığında, yuvarlak masaya oturup buldukları yeni bir tamlamaydık biz; zincirleme isim tamlaması: Sen, ben ve o...

16 Eki 2010

Bazen ölmüş olabileceğinizi hiç düşünüyor musunuz? Ben düşünüyorum. Hatta buna paranoya veya şizofreni de deniyor tıp dilinde... Değil oysa. Ya gerçekten öldüysek ? Ölüysek?
Belki de bir filmdir bu! Hani başrolünu Jim Carrey'nin oynadığı... Kendimize gelip, gözlüklerimizi çıkardığımızda bir sandala atlayıp açılıp uzaklarına okyanusun, tam ortasında duvara çarpıp kamera odasını bulacağımız...

Bir masal belkide! Kibirli bir veledin uydurduğu kurtların kuzu yerine büyükanne ve küçük kızları yediği acımasız bir masal... Tam midesine inmişken kurdun Kahraman Avcı tarafından kurtarılacağımız...

Belki de BEN YOKUM ! Ne yani olamaz mı?

Aman yahu bu kendimle çelişmelerim,  hayatla itişmelerim bitmez benim...!!!

14 Eki 2010

Bedelli Aşk !

Her şeyin bir bedeli var dedikleri bu mu sevgilim? 309 günde bir mi görmek seni? Şafak saymak günlerce, ağlamak sabahlara kadar, isyan etmek; Tanrıya değil ama yokluğuna! Bu mudur?
Yarım saat midir 309 günün hasretiyle beklediğim... "Amin"e göre bir şey yok sevgilim... 40 kerede söylesek olmayacak...!!!
Yüzün gitmezken gözlerimden, ellerin sinmişken yüreğime, kalbim reaksiyona uğrayıp tamda harekete geçmişken...

Parası neyse vereyim de YANIMDA KAL Sevgilim...





Special Not: 309 gün sonra park... =)

6 Eki 2010

İki Perdelik Yüzleşme !

Hadi aşk, seninle yüzleşelim! İki perdelik olsun...
İlk perde senin !..
En güzel yalanını oyna bana..! Girişin, gelişmenden iyi olsun, sonunu bana bırak, kapanış nasılsa benim...

Yüreğimde Soygun Var !

Bir oyuncakçının camında ellerinin izi kalan çocuklar gibi, izin kalsın ömrümde, bir kere de kapatırken kepenklerini kalbimin izlerine bakıp "Ahh" dersem namerdim...!!!

Gözlerin girsin içeri önce... Salın şöyle yüreğimde, savur yaşlarını çocukluğuma... Bırak sonra tuttuğun saçlarımı... gir oyuncaklarının koynuna... Silerken yaşlarını gözlerimden çamurlanmış kollarıma, gözümden seni dökersem namerdim...!!!




Tamda ömrüme koymuşken seni... ve tamda gün sonunu alacakken hayatın, "eller yukarı!" demeseydin, elimden düşmezdi yüreğin !

27 Eyl 2010

Upss !

Tamam sakinim... Bu gerçek olamaz..! Ben deli değilim, rüyadayım...


Şimdi ona kadar sayıcam ve uyanıcam; bir, iki, üç, havuç, varil, düdük, laaan ??

İş hayatımdan çıkarttığım malzemelerle Mars'ı ele geçirebilirim...!!!

Şu turizm işinde çok malzeme var gerçekten...

Yeni yeni ülkeler, şehirler öğreniyorum müşterilerden... Ufkum genleşiyor, beynim süblimleşiyor... Frak'ı öğrendim bugün ve birde Dubornik !

Sanıyorum Bugünya'da 8 tarafı sularla kaplı bir ülke Frak! Dubornik ise Zortonya'nın güneyindeki onbin milyon nüfuslu bir ülke olmalı...!!!

Orjinal isimleri Prag ve Dubrovnik olan canıım yerlerden soğudum billahi !



Çoğu zaman Tanrı'nın beni bu denli zor bir sınava neden tabii tuttuğunu çooook merak ediyorum...

Arka mahle !

Arka sokaktaki etnik düğünden bişiler öğrenmeye gidiyorum... İsmail yk nın doğuşu, mezdekenin mahvoluşu ve çiftetelli eşliğinde ortada salınan hatunların zeybekle efelerini buluşuna şahit olup gelicem...!

yarım saate gelmezsem Amerikan başkanı dahil herkesi devreye sokun "kesin kendimi intihar ettim !!!!!!"

21 Eyl 2010

Hayatı Çiziyorum...!!!

Yeniden çizmeye başlamak... 4B fabercastell kalemin A4 kağıdına dökebileceği en acı gerçeklerim/ 6B ile gölgelenmiş alın yazılarım/ Sınırsız aydınlatmalar Milan silgimle...

Zamanın çok ötesinden gelmiş bir istek benliğimde... Kalemim dilimde, ellerim gözümde ve tüm hayatlar beynimde...

Tüm gücümle çiziyorum olmasını istediklerimi ve istemediklerime Milan müdahele ediyor!

19 Eyl 2010

Cevabımdır...

Hayatın her dakikasında rol kesmek varken neden debeleneyim sahnelerin tozu toprağı içinde... Neden bekleyeyim biri ayakkabılarımı saklasın da sahneye çıkamayayım ve oyun bozulsun diye... Bu hergün başıma gelen bir şeydi...

Ve ben hayatın her gününde "Bugün başıma ne gelecek acaba?" diye sahneye çıkar gibi her sokağa çıkışımda heycanlanıyorum; yani heycanda başıma her gün geliyor...

Hatta her gün alkış alıyorum; işe gitmek için içinden geçtiğim parkın bahçesindeki lanet çınar ağacının tepesine tüneyip geçiş saatimde kafama pisleyen kargalar tarafından... Yani alkış almak benim için olağan ve sıradandı...

İşte bu yüzden oyunculuğu bıraktım...!!!

30 Ağu 2010

iki satırlık sözler..

Bugün sana geliyordum; elim kaydı, kalbim düştü...
Şimdi bir yıldız gibi tutuyorum kirpiklerimde yüreğimi parçaladığın örsü...


----------------------------O-----------------------------


Senin bu yaptığın yargısız infaz,
Bir daha ki sancısız olsun lütfen...

15 Ağu 2010

Bazen insan olduğunuzu unutuyorum...

Bencilim!
Bencilsin...
Benciller...!!!

Bir insanı yargılayabilmen için dosyasına bakarsın önce; geçmişi temiz mi, FBI tarafından aranıyor mu, sana küfretmiş mi, ona küfretmiş mi, şuna küfretmiş mi, zor zamanlarda insan denen mahlukların yanında olmuş mu, zor zamanında yanında olanlardan çekinmiş mi, üzülmüş mü onlar için, biri bişey istediğinde gerizekalı gibi karşılıksız yapmış mı, çıkarsız mı, sadece sevgi mi bekliyor yoksa; yalancı mı, dolandırıcı mı, haydut mu, cadı mı, büyücü mü... vs. diye... Sonra infaz edersin...

Oysa siz, pırt demiştim ama o bana 5 gün oldu zırt demedi diye k*çı boklu kubikibik bir bahanenin üstesinden gelmeye çalıştığınız salaş tavırlarla; "hadi bakalım şu sandalye ye otur, Züppettin ver elektriği!" diyebilecek kadar büyüksünüz...

EMPATİ! İşte tam burda ihtiyaç duyulabilecek 6. his... Benim gibi düşünebilseydin eğer, yada ne halde olabileceğimi... Ne önemi var ki... Bana bunları yazdırıyorsan zaten; yazık olmuş...

24 yaşımdayım; Tanrıma şükürler olsun ki görebildiklerim, görebileceklerime nur tutmuştur...
Yaşım küçükse de, susuyor isem eğer bir ömrü KAYBETTİNİZ...

Başınız sağolsun...

23 Tem 2010

Konuşmama hakkına sahipsin...!!!

Her katil suç mahaline geri dönermiş ya; Hoşgeldin...

Vicdanının sesini kısabilirsin.
Üzgünüm ama ben ÖLMEDİM...!!!

365 GÜNLÜĞÜN DOĞUMU...

Herkes bi yerde yaşadıklarını anlatmak ister... Kaleme alınmayacak hayatlar yaşıyoruz 21. yüzyılda... Teknoloji denen ruhsuz canavar yok etti el yazılarımızı, imzalarımız bile dijital yolladığımız sanal mektuplarda... Bayramda büyüklerimizin ellerini bir kısa sms ile öpüyoruz, Dolayısıyla kaybımız 2 kontör oluyor bayram harçlığı yerine... Diye gider bu böyle, sonu gelmez isyanlarımın...

VE ben... Teknolojinin yok etmeye çalıştığı hayata direnemeyenlerden... Ben... de yazıyorum hayatımı sanal ortamda dijital satırlara...
Kaybedecek vaktim yok çünkü... Omzumdaki yükler hayli fazla... Yıkılmadan bil(melis)iniz...

Tarihleri tutmadım aklımda hiç, en azından ezberlemek için çabalamadım... Benim için gerekli ise eğer bilinçaltım onu zaten iyi bir yerde muhafaza eder ve zamanı geldiğinde al buyur! diye bilincime yerleştirir... Lanet bir durumdur bu; hatırlamak istemediğiniz bir tarihi su gibi koyar önünüze, bu olmadan yaşayamazsın dercesine... Ama ölüm tarihleri aklımdadır hep...Çoğu kez bilinçaltımın bana öyle oyunlar oynadığına şahit oldum ki, kafamda gargamel taşıdığımı sandım uzun yıllar...
Bebekliğim annemin nedensiz gidişine alışmaya çalışmakla geçti... Bir tanrı "henüz 2 yaşında" bir veledin annesini neye istinaden, hangi affedilemez günahına karşıllık geri alır ki? Bunu anlayabilmek; okul çıkışlarında çocuklarını almaya gelen anneleri izlerken kendimi yere atıp düştüm ben diye ağladığım güne dek devam etti... Annemin gidişinin nedeni aslında çok basitti "O" ÖLMÜŞTÜ...
Nefesi yetmemişti benim gibi birçocuğa laf geçiremeyeceğini anladığında sanırım... Ya da Birgün açık kapıdan dışarı fırladığımda beni kurtarmak için arkamdan koşarken araba çarpmıştı... Böyle değil tabii ki de; Annemin ölüm sebebi; görünmezdi! ben koydum bu adliTIP teşhisini... Kanserdi, görünmezdi... Annemin yüreğinin güzelliğini göremedi... İyi olanı aldı, kötüyü bıraktı... Neyse... Annesizliğime karşı beynime yaptığım intihar saldırılarından hepsi başarısız oluyor zaten, bu böyle devam eder...

Birde babam var evet! Hayatımın en güzel yıllarında birbirimizle çelişerek büyüdüğüm babam. Soru sormaya korktuğum ve lise sona kadar olan tüm karşılaşmalarımız tesadüften ibaret olan... Ya aynı anda odalarımızdan çıktığımızda görürdüm onu yada dış kapıyı açtığımda mutfakta çay demlerken denk gelirdik... Aynı evin içinde bayramdan bayrama öperdim babamı... Ne acı... Babasızlık koyarmıydı anneminki kadar? Bilmiyorum... Ama babamı gelişen dünya ya ayağını alıştırmak, panik atağının verdiği gerginlikle zor oluyordu... Gidişim onu çok etkilemişti. 17 yaşında evi terkeden kızı, babasının panikatağının gözlerine indirdiği perdeyi kaldırmasıyla yeni dünya ya derin bir nefes alıp oksijenle tanışmasına ve anlayış duygusunun ortaya çıkmasına sebep olmuştu...Neyse... Babamın yok ettiği 17 seneme olan isyanım böyle gider...

Siz şimdi boşverin bu detayları 365 Günlük, Tanrıya isyandır. Aydın’lık bir şuhu gecesinde gökten zembille inmiştir Şira* dağında… Yazılması emredilmiştir edebiler tarafından. Hayata açılan beyaz renkli bayrak değildir, gecedir rengi… İçimde sıkışanların kubikibik* patlamasıdır belki… Safranbolu lokumudur, bezelyedir, bamyadır hatta zirdalud’tur… Ve daha niceleri…

Bu kitabı almışsan ve bu önkelamı okuyabildiysen buraya kadar “sıkılmadan”; şimdi bir kahve yap, çay da olur ama kafein beyin hücrelerini uyarır, bütün kosünüslerini açar anlamaya başladığında hayatın matematiksel permütasyonunu beni okurken daha az sıkılırsın… Ve yaslan arkana demeyeceğim tabi keyfin nasıl isterse öyle oku hatta keyfin kahyasına da danışsın bi… eeehh! Yeter be! Dediğini duyuyorum; banane kızıyorsun SAYFAYI ÇEVİR ARTIK !...



Tanrıya not: iç acılarımın toplamı 365 Günlük oldu…!!!

22 Tem 2010

Tanımlanmış Vak'a !

Sana baktığımda gözlerim yanıyor. Çok fazla Brezilya fındığı yemişim gibi bulantı, kusma ve deri tahribatına yol açıyorsun bedenimde... Tedavim radyasyon tedavisiyle aynı.

Yani vücudumdaki en büyük kansersin. Son 50 yılda vakası görülmemiş bir çocuk felcisin bacaklarımda!

Gelsin House topallayarak odama !..

7 Tem 2010

Belirsiz Aşk!

Zamana karşı direnmek nasıl bi duyguymuş anladım...
Hem geçmesin hem biran önce bitsin dediğin yerdeyim, tam o noktada...

Kırdım çarkını feleğin, "tak" dedi kemiğime vurduğu bıçak ! Bir o kadar da özledim seni, sızlayan kemiğimin acısında...

Bir adın olmalı kareli defterlerime yazmam gereken, bir yüzün olmalı düşlerime bulaşan... Bir neden olmalı seni bulunduğun yerde bensiz bırakan, belki bir GÜÇ!, terk edilmiş yüreğimde yaşam belirtisi göstermeme önayak olacak...

Kelimelerimi uzadıkça kabalaştıracak bir kin olmalı...!!! Ve sen tam ortasında olmalısın bu hümanist isteklerimin...

Sen benim üvey arkadaşımsın...!!!

Sokaktan aldım ben seni. Eve bile getirdim, yedik içtik... eğlendik... beraber ağladık, beraber güldük diye bu ne cürret!

Sen benim üvey arkadaşımsın...!!!

Hepsi o!

Aynı sokakta doğmadık, aynı mahallede büyümedik. Dizimin acılarına tek başıma ağladığım köşe başlarında yanımda başka bir canlı yoktu.
Üveydik biz. Bunu şimdi öğrenmen iyi oldu, artık kaldırabilecek yaştasın...
Tanrı seni bağışlasın...

26 Haz 2010

Sandık...!!!

Bütün aşklarım varsandıklarımdı...
Bütün mutluluklar yoksandıklarım...
Bugün hepsini tek sandıkta topladım...

17 Haz 2010

Bir nehir akıp gider...

Söylediğin gibi çıkmadı bu da! İsteklerimiz farklı yönlerde ilerlerken ve bu kadar ayrı düşüncelere sahipken, üstüne bir de Haziranken... Hazır değilken...

Hoşçakal yalan sevgilim...
Üzülmeyeceğim evet ilk değilsin çünkü, alışmışlığım var...

Hoşçakal yarım kalan sevgim...
Üzülmeyeceksin evet ilk değilim çünkü, ayrılmışlığın var...

=))

Herşeyin farkındaydım, sustum diye YUTTUM sandın ;))

3 Haz 2010

Sen bana AŞK dedin...

Sen bana aşk dedin; bilmedin ki aşk sonsuzdur... Sen bende, ben sende temize geçtik geçmişimizi... Her satırında bir diğeri vardı, cumaların yada pazarların... ve biz ertesilerinde sevdik dedik birbirimizi... Sevgi bir kere olurdu aslında ve aynı cuma bir kere yaşanırdı hayatta, kısmen cumaları ibadet edilirdi ve pazarlar tatildi... Biz ibadet ertesinde, Tanrı'ya daha yakınken sevdik dedik ama tatil ertesinde sendroma girdik...

Büyümedik daha... Nöbetleşe ninnilerde uyuttuk birbirimizi... Gün doğduğunda maskelerimizi taktık, hüzne dair ne varsa gecede bıraktık ve ikimizde hergecenin ertesinde kocaman bir yalandık...

20 May 2010

Nehir...

Ve aşk... Tüm parçalarını topladığım kalp kırıntılarımın ardında, oturduğum yerden, aslında nedensiz sevişlerime anlam veremeyişlerimi sorgularken bir başıma, bir yaşıma... Bir de cahilliğime çemkirirken sütübozuk kelimelerimi kesilmeden kurtarmaya çalışarak, dizimde; bayırdan yuvarlandığım zamandan kalan çakıl oyuğuna düşen son damla gözyaşımı silmiştim ki... Aşk... Nehir...

Sularına kendimi bırakmayı düşlediğim sonsuz yaşam kaynağı... Nehir... Derinlerine inmeyi istediğim... Taşkınlığıyla akıntısına kapılmak... Girdabından çıkamayacağımı bilmek... O'nunla ölmek...O'nda ölmek... Ben usulca dibe inerken O'nun ciğerlerime dolmasını dinlemek... Ve usulca kaybolmak sularında... İlk sevdam gibi duru... İlk oyuncağım gibi mutlu... Nehir... Sularında ölmek... O'nda ölmek... O'nunla ölmek...

23 Nis 2010

Seni unutmak...

Önce cesaretin olmalı, sigarayı bırakmak gibi ya da bağımlı olduğun birşeyi, hastaneye yatarcasına... En sevdiğin resmi yakarcasına ve pişman olmamacasına... Gözünü kapatıp "ben aslında bunu yapabilirim, başarabilirim" diyerek...

Tırnaklarımdan atmak seni, seni unutmak böyle kolay...

15 Nis 2010

Annem...

Tarih: 15/04/1988 yani tam 22 sene önce bugün... Yani tamda o gün iki melek gelip aldı seni benden...

Oysa hiç saklambaç oynamamıştık seninle... Ama sen ilk gözümü kapadığımda saklandın! 22 sene oldu anne... 22 senedir bakmadığım yer sormadığım kimse kalmadı seni, nereye saklandın anne? Ya da kimler sakladı seni ?

Ben hiç çocuk olmadım sen saklandığından beri, seni arayarak büyüdüm, anlamadım yılları... Bazen isyan ettim; okul çıkışlarında çocuklarını almaya gelen anneleri gördüğümde, ağladım sonra, düştüm dedim... ağladım... İnandılar biliyor musun... İnandırdım...

Korktum bazı geceler... Resmine değil kendime sarıldım... Kızgındım sana! Küçüktüm, anlamıyordum gidişini... "Anne" kelimesinin açılımını yap deseler yapamazdım...
Şimdi anlıyorum... ve... Anne: içimi acıtan herşeyde ilk aklıma gelen şeydir... Sanki kalkıp gelebilecekte yattığı yerden beni kurtaracak bütün yüklerden... Allah inancım tam olsada içimdeki tek isyandır annem...

Duvarlara anlattım yokluğunun tarif edemediğim ağrısını... Resimlerinle büyüdüm ama hiçbir anlam yüklemedim o resme baktığımda... O resimdeki sen değildin.. Olmamalıydın... Allah beni neden, daha ben 2 yaşındayken, neye istinaden cezalandırmış olmalıydı ki ?..

İlk aşkımı anlatamadım sana mesela... İlk özel günümü... Saçlarımı bile anneannem ördü hep; sadece pazartesileri o da... Hiç kavga edemedik mesela seninle... Hiç beraber çarşıya çıkamadık... Ne kadar çok şey varmış aslında hayatımda yarım kalan...

Peki neden ben? Hangi sebepten? 2 yaşında nasıl bir günah işlemiş olabilirim ki, Allah bu cezayı uygun görmüş bana ???

Artık hiç biri umrumda değil !!!

Sadece seni çok özledim anne! Özlemek nedir bilmiyorum ama bu ne sol yanımın acısı, ne de diş ağrısı... Bu: 22 yıl anne özlemi çeken bir çocuğun bilinç altına yaptığı intihar saldırısı...

4 Nis 2010

Bu yüzden...

Sende benim kadar yorgun musun? dedi usulca omzuma dokunarak...
Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda aslında ne kadar yorgun olduğumu hissettim.

Çamurlanmış ayakkabılarına odağımı aldım sonra; evet dedim...
Arkasına bastığı ayakkabılarıyla yavaşça döndü ve geleceğim dedi...


Yıllar sonra...

Bu yüzdendir hala başım önümde bekleyişim... Bu yüzdendir yıllardır sessiz kahkahalarım... Bu yüzdendir geleceğim diyenleri sevmeyişim... Bu yüzden ben yıllardır gülerken kan ağlarım...

Tutsaklığımı kurtaran adam...

Tekmeyi vurduğundan beri tutsaklığım çırpınıyor can ağacımda...

Kesilmesini beklediğin nefesi, birbirini kovalarcasına çabuk.. Soğuduğunu hissediyorum kanayan yerlerimin, yanıyor sanki seviyorum kelimeleri... Ciğerlerimi... Arka arkaya yaktığın sigaranın hediyesi gibi doldurdu yanan sevginin dumanı, oysa farklı düşünmüştüm benden bir parçanın ölümünü...

Unutma sana tutsaklığımı...
Aklında tut saklılığımı...
Yasaklılığımı...

Karşımda duran celladım olmalı.. Bulan..ık.. uzaklaşıyor... Işığı görüyor musunuz... Uzakta çok.. Şu giden annem olmalı... Anneeee... Özür dilerim; sevdim... Anne beni bekle... Bırak beni çekiştirmeyi... Anneee!!. Işık sönüyor bırak ne olur... Anne bekle..!!! Bulan..ık.. yaklaşıyor... Işığı görüyorum... Karşımda duran da kim?..

20 Mar 2010

Zaman yok yaşamak için !

Yokluğunun kırkı çıktı sevgilim... Eller bulamasın diye sakladığım yerden çıkartmalıyım seni artık, ama yapamam... Öyle güzelsin ki içimde, biri ahh dese içim gider dayanamam...

Üşendiğimden mi sevmiştim seni yoksa, yoksa savaşmaya hazır hissettiğim için mi kendimi... Bilmiyorum.

Yüreğimdeki delik büyüyor hızla, korkuyorum kapatamayacağından...
Ellerim üşüyor, buz kesiyor çoğu zaman, kaçıyorum sıcağından...

Hadi gel ! Zaman yok yaşamak için... Dünya küçük hayat kısa ve özlemim kocaman oldu.

Gel ne olur !.. Alacaklar, haberin yok !

Kendime ait bir yalnızlığım bile yok !..

Hep birileri gittiğinde yalnızım ben... Ya da örümceklerim öldüğünde...
Bazen altıparmakta gezerken bile yalnızım ben, yanımdan geçip giden insanların ardından...

Bu benim yalnızlığım ! Kendim için yalnızım ! diyebileceğim bir yalnızlığım yok...

17 Mar 2010

...

Darağacında can çekişen yalnızlıklarımızın tek sebebidir ipi gevşek bırakan sevdalar...

16 Mar 2010

Aşk... Bazen taraf seçer...

Başladığın yolun tamda ortasında aşk taraf seçer... Geri dönüp tarafına geçersin... Daha düzenli bir yol bulduğun için şanslı olduğunu düşünüp, bir yandan da bunun nasıl bencilce ve aşağılık bir durum olduğunu kabullenmemek üstüne savaşırsın kendinle... Sende sana yapılsa nasıl olurdun kim bilir...

Ve aşk yön değiştirir bazen de... İçindeki savaş daha tam bastırılmamışken; nöbetçilerin tüm engellerine, muhafızların tüm kılıç darbelerine rağmen daha da çıkmaza girersin...

Aşk... Bazen taraf seçer ve sen orada BİTERSİN !!!..

12 Mar 2010

... Bey'in ölümü gerçekleşse...

Şu bazı evlerde olan terliksi akrabalar vardır ve onların kocaları...

Bende geçenlerde bizim bilmem ne bey eniştenin tencere diplerini parmakladığını görünce babama dönüp "bilmem ne beyin ölümü gerçekleşse hepimiz çok rahatlıcaz" dedim !

25 Şub 2010

Ben aslında gidebilirim... Bunu başarabilirim...

Tüm yarım kalan işlerimi; belki ocaktaki yemeğimi, her akşam eve dönmemi deli gibi bekleyen örümceğimi, yıllardır bana sadık olan tv koltuğumu bile...

Geceleri zamansız uyanışlarımı, ellerimin soğukluğunu ve hatta yokluğunu belki...

Rüyalarımda ki huzuru, kabuslarımı çalan korkuluğu, senden gelen tüm acıları, sevdiğim tüm şarkıları, sevmediğim ihanetleri, içimi sızlatan yalanları ve doğruları hatta...

Hatta ve hatta var olduğum günden itibaren hatrını kahveye sığdırmış veya hatrı sayılmamışları...

Gözleri akana kadar ağlasalarda, gelselerde arkamdan yalvara yalvara, tüm ümitlerini bana bağlasalarda ve daha niceleri...

BEN ASLINDA GİDEBİLİRİM... BUNU BAŞARABİLİRİM...

11 Şub 2010

Şinorkel Sezai...

Mısır turumuzda grubun en temiz kalpli insanı ilan ettik kendisini çünkü:

-Piramitlerin orda mısırlı satıcılar Sezai'nin ortağı Haşmet'i alıkoydular ve birşeyler satmaya çalışıtılar... Sezai "gideyim de arkadaşımı kazıklamasınlar" diye koştu Haşmet'in yanına... 15 dk sonra ikiside ellerinde 2'şer torba ile geldiler xD

-Çok fazla ingilizce bilmeyen Sezai dalış yapacak ama sadece şinorkelle xD Eğitmen anlattı nasıl takacağını falan Sezai taktı ama normal nefes aldığı için burnuna su kaçtı haliyle boğuluyordu. Sonra can havliyle yapıştı yatın merdivenine arap eğitmene dönüp Türkçe: "hocam bunun burundan nefes alınanı yok mu?" dedi yaaa xD xD

-Veee KFC'de yaşanan bomba: Sezai satıcı arap kızdan x-treme menü isteyecek ve kaç para olduğunu soracak xD xD
Sezai: eksyeme menü hay maç?
hahahahahahah xD xD tüm grup kopuşşş...

-Rehberimiz Mina(kendisi arap ve erkek xD) çok tatlı biri olması sebebiylen herkesle konuşmaya çalışırdı Sezai ingilizce bilmemesine rağmen el kol işaretleriyle anlaşırlardı... İskenderiye hava alanında Sezai Mina'ya Dönüp:

"Ara ha!" dedi.
Mİna ve tüm grup koptuk :D
Yüzyüze zor anlaşıyolar telefonda halleri nice olur kimbilir xD xD

Sezai'den inciler bu kadar... =))

Antik Mısır Dönüşü...



Sfenksle öpüştüm! Gerçekten nan *.*
Çok ateşliydi ahanda ispatı yanda !

Sonra Nefertiti'ye özendim... Öyle de kaldım... Piramitlerin de tam sırrını çözecekken uçağa fırlattılar beni :/

Yinede herşey çoook güzeldii =)))

21 Oca 2010

Aşk'ı Geçtik, Gözlerini Açabilirsin !..

Sstt Sessiz ol! yaklaştı... dedi.

Korkularınla yüzleşmelisin... dedim.

Yapamam dedi.

Ya ben? dedim. Ben ne olacağım?

(Sustu)

Anladım dedim, anladım...

(Boynumdaki fularımı çıkarıp verdim eline)
Al dedim, bağla gözlerine...

(Tüm gücümle kalbimi bağırtarak, ama gözyaşımı kısarak bastım pedala.

Neredeyse bizi görecekti...)

Durdum ilerde, döndüm sonra:
Gözlerini açtığında neleri kaybettiğimi göreceğim adama baktım son kez... İçimi çektim, içime çektim... Sarılma isteğimin belini büktüm, onu uzaktan öptüm...

Aşk'ı Geçtik dedim, Gözlerini Açabilirsin !..
Daha kalbimden inmişti ki, bastım pedala...

Dönüş yolunda Aşk çevirdi beni, makbuzu tutuşturdu elime:
Yalnızlık kesmiş...

10 Oca 2010

Bir veda havası...

Yalnızlığın bu kadar soğuk olduğunu tahmin etmemiştim, bilsem senden ayrılırken üstüme kalın bişeyler giyerdim... Artık çok geç ikimiz için... Şu giden gemiyi görüyor musun? Heh işte sonuncusuydu o hayatımın limanından demir alan, sonuncusuydu kaçırdığım... Eğer son anda seslenmeseydin, bi bakar mısın? demeseydin kaçırmayacaktım belki de... Bavulum elimde bakakaldım ardından, hem geminin... hem senin... Çünkü kapatamadığın bavulun için seslenmiştin bana, sanmıştım ki beraber binecektik o gemiye... Oysa sen, oysa sen... Sen bir başka sandalla açıldın... Karasularımdan çıktığını anladığımda bensiz, üşümeye başladım...

Şimdi tek başımayım adamda, üzülemiyorum bile, bütün duygularımı aldın giderken... Bana, seni anacak kadar sevgi bile bırakmadın... Hoşçakal... Adını hatırlayamadığım... Hoşçakal... Nefretimden ağlayamadığım... Hoşçakal...

4 Oca 2010

Yalnızlık kabulüm...

Yalnızım ve üşüyorum...
Yağmur yağdıkça akasım geliyor onun sularına...

Sol göğüs kafesimin üstündeki deriyi yarıp, kaburga kemiklerimi ellerimle kırıp çıkarsam kalp diye atan o zımbırtıyı da versem ellerine inanır mı sevgime ?

Yada;

Alsam kendimi götürsem tutuştursam eline; O'na desem ki... Neyse boşver...

Zamanı değil daha, hiç zamanı değil hemde...
Yalnızlık kabulüm...